57. Alay ve  Kuruluşu

57. Alay’ın kuruluşu ile ilgili iki ayrı 9 Aralık 1880 ve 25 Aralık 1892 tarihi verilmektedir. İlk Alay komutanı İstanbullu Albay Mehmet Rıza Bey’dir. Alayın bağlı bulunduğu 29. Tugay ve Alay karargâhı İzmit sancağındadır. Alayın 4 taburu bulunuyordu. Taburlar o zamanlar farklı illerde görevlendirilmişti. 57. Alay 1896 tarihinde 71 subay ve 1642 erle Trablusgarp’a gitmiştir. 16 Eylül 1911 tarihinden sonra Trablusgarp’ta İtalyanlarla savaşmış ve bu savaşta büyük yararlılıklar göstermiştir. Burada bağlı bulunduğu tümen ise Trablusgarp Tümeni’dir. Trablusgarp’ın elden çıkması üzerine 57. Alay, 8. Kolordu emrine verilmiştir, bu savaşta bir şehit verildiği bilinmektedir. Balkan Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte 2. Taburu başka birliklere dağıtılmış, Alay komutanı Albay Sami, 1. Tabur komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, 3. Tabur komutanı Yüzbaşı Mustafa Nuri olmak üzere olmak üzere 35 subay ve 2223 erle 19. Tümen bünyesinde Lokarca bölgesinde Sırplarla savaşmıştır. Alay bu savaşa 35 subay, 2223 erle katılmış ve 17 şehit vermiştir. Balkan Savaşından sonra Türk ordusunda yeni düzenlemeler yapmak gereği doğmuş; 57. Alay, 9. Kolordu bünyesindeki 19. Tümen ile yeni görev yerine gitmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine de önce 19. Piyade Tümeni bünyesinde yeniden teşkilatlandırılmıştır. Karargâhının da Tekirdağ Yerçeşme barakaları olduğu Genelkurmay ATASE arşivinde yazılmaktadır. Yine 3 taburlu, 49 subay, 3638 erin Alay komutanı Hüseyin Avni, 1. Tabur komutanı Yüzbaşı Zeki, 2. Tabur komutanı Binbaşı Murat, 3. Tabur komutanı Binbaşı Ali Hayri, Tümen komutanı da Yarbay Mustafa Kemal’dir. Alay komutanı Hüseyin Avni 2 Şubat 1915’te Tekirdağ’a gelerek göreve başlamıştır.

Çanakkale Muharebelerinde 57. Alay

 Mustafa Kemal tarafından övgüyle bahsedilen 57. Alay, daha muharebenin başında Çanakkale’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya göstermiş, İtilaf Devletlerinin çıkarma yaptığı önemli bir bölge olan Arıburnu’nda çelik bir duvar gibi dimdik durmuştur. Çanakkale Muharebeleri öncesi 57. Piyade Alayı, 5. Ordu 3. Kolordu 19. Piyade Tümeni kuruluşunda yer almakta olup, komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey’dir. Üç piyade taburu ve bir ağır mitralyöz34 bölüğünden teşkil edilmiştir. Yine Çanakkale Muharebeleri öncesi 57. Piyade Alayının kuvveti; 49 subay, 3638 erbaş ve er, 377 hayvan, 2288 tüfek ve dört ağır makineli tüfekten ibarettir.35 57. Alaya 22 Şubat 1915 tarihinde törenle sancak verildi. 23 Şubatta Halep vapuru ile Tekirdağ’dan hareket eden Alay 25 Şubatta Eceabat’a (Maydos)36 gelmiştir. 19. Piyade Tümeni Karargâhı ile birlikte 26 Mart 1915’te Bigalı Köyü’ne intikal etmiştir. Bu tarihten 24 Nisan 1915 tarihine kadar bizzat Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından sürekli eğitime tabi tutulan 57. Alay Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde tatbikatlar yapmıştır. Bigalı Köyünde eğitim ve tatbikatlarını yürüttüğü sırada 57. Alay’ın birkaç kez 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istenmişse de Mustafa Kemal çıkarmanın yapılacağını tahmin ettiği bölgeye en yakın noktalardan biri olmasından ötürü Bigalı köyünde kalmak yönünde ısrarcı olmuş ve bunda da başarılı olmuştur. 25 Nisan 1915 sabahı İtilaf kuvvetlerinin Anadolu kıyılarına bir şaşırtma çıkarması yapması, asıl kuvvetlerini güneyde Seddülbahir bölgesine ve daha kuzeyde Kabatepe’nin çok az yukarısında bulunan Arıburnu’na çıkarmaları, Mustafa Kemal’in düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır. İtilaf kuvvetlerinin çıkarma yaptıkları Arıburnu ve Seddülbahir bölgesinin savunma sorumluluğu 9. Tümene verilmişti. Bigalı’da bulunan 19. Tümen, 9 Tümen bölgesinde bulunmakla beraber 5. Ordu emrindeydi. Mustafa Kemal 25 Nisan 1915 günü gerek 27. Alay gerekse 57. Alay’ın yaptığı muharebeleri değerlendirdikten sonra elde edilen başarıyı şöyle yorumlamaktadır: Bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek azmiyle harekete geçtiği ve çok istekli olduğu bir taarruzdur. Hatta ben komutanlara şifahen verdiğim emirlere şunu ilave etmişimdir. “Size ben taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.”

Kara Muharebelerinde 57. Alay

25 Nisan sabahı saat beşten sonra amansız bir şekilde İtilaf donanmasının bombardımanı başlamıştı. Kabatepe yönünden yapılan yoğun ateş nedeniyle yarımadanın batı yamaçları ve tepeleri hallaç pamuğu gibi atılıyordu. Bir süre sonra da çıkarma başladı. Maltepe’deki 77. Alay ve 9. Tümen’den alınan raporlar üzerine Yarbay Mustafa Kemal tümenini alarma geçirdi.

İlk önce süvari bölüğünü keşif için bölgenin kilit noktası ve çıkarmanın hedefi olan Kocaçimen’e yollar ve düşmanla karşılaşırsa sonuna dek mukavemet edilmesini ister. O esnada 27. Alay komutanı Yarbay Şefik Bey topçu bataryasını beklemeden harekete geçmiş, Kocadere mevkiinde bir keşifte bulunduktan sonra hücum kararını bildirmişti. Bu kararını da 19. Tümen Komutanlığına bildirmişti ancak bu raporu Mustafa Kemal alamamıştı. Kendisi on dakika kadar önce cephaneye gitmek üzere karargâhından ayrılmıştı. O sırada 27. Alay mıntıkasına bir topçu kafilesinin geldiği görüldü. Bu düşmanın karaya ilk çıkışı esnasında Kanlısırt’ta, topların üçünü kaybeden Yüzbaşı Sabit kumandasındaki dağ bataryasından arta kalan tek topçulardı.
27. Alay komutanı Şefik Bey topçu subayının gösterdiği yöne baktığında, düşman hattının gerisinde bırakmak zorunda kaldıkları üç topu gördü. Bu toprakların etrafında Anzak askerleri gayet rahat bir şekilde dolaşmaktaydı. Derhal eldeki dağ topu hazırlandı ve düşmanın eline geçen üç topun olduğu yer bombalanmaya başlandı. 27. Alay ateş üstünlüğünü ilerleyen Anzaklara karşı ele geçirmişti. İki tabur asker de kendilerine hedef olarak gösterilen yerlerde yürüyüşe geçmişlerdi.
Çamburnu’na gelmesi beklenen bataryadan henüz haber alınamamıştı. Nitekim bu batarya çatışma başladıktan ancak üç saat sonra yetişebilecek ve 2. Taburun hücumuna yukarıda adı geçen tek top ne yazık ki yetersiz bir destek sağlamaya çalışacaktı.
Bu sırada 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey’den üst üste iki emir geldi. Bu emirlerde 19. Tümen Komutanının, 57. Alay ve bir dağ bataryasıyla birlikte cepheye gelmekte olduğu; onlar gelinceye dek düşmanı oyalama ve karşı koyma görevinin yapılması isteniyordu. Savaş alanı fundalıklarla kaplı olduğu için iki taraf da birbirini göremiyor ve gerek atışlar gerekse harekât o saatlerde körlemesine geçiyordu. Saat 9 sularında sırtları tırmanmakta olan 3. Avustralya Tugayı’nın 9. Taburuna mensup bölüklerle yüz yüze çarpışma başladı ve öğle saatlerine kadar devam etti. Saat 12 sularında sağ cenahtaki 3. Taburun durumu oldukça sıkışıktı. Öğle saatlerine doğru Mustafa Kemal’in 57. Alayına mensup kuvvetlerin, durumu oldukça tehlikeli bir hal almaya başlayan 3. Tabur bölgesine gelmesiyle durum değişti. 77. Alay Komutanı saat 5.10’da müttefik donanmanın atışa başladığını, Kabatepe ve çevresinin ateş altına alındığı haberini vermişti. 1. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal derhal bütün tümen birliklerine harekete hazırlık emrini verdi. Tümen süvari bölüğünü kuzey bölgesinin en hassas ve gözetlemeye elverişli noktası olan Kocaçimen Tepesine gönderdi. İlk rapor Kocaçimen’den verilecek ve bir tehlike anında bu tepede sonuna kadar dövüşülecekti. Üç Alaylı 9. Tümen çok geniş bir bölgeye yayılmıştı. Çıkarmanın hızla devam edeceği ve yoğun bir şekilde asker çıkarılacağı göz önünde bulundurulursa, bu çıkarmaya uzun süre da 27. Alayın karşı koyması zorlaşacaktı. 19. Tümen de ordunun yedeği konumundaydı. Saat 7 olmuş ve ordu komutanlığından 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e harekete geçmesi için hiçbir emir gelmemişti. Eğer harekât hızla devam edip yarımadanın kuzeyindeki tepe silsilesi Conkbayırı ve Kocaçimen Tepe düşman eline geçerse, İtilaf Devletleri kısa sürede amacına ulaşabilir, bundan sonra 19. Tümenin buna karşı koyması çok zor olabilirdi.
İşte bütün bunları düşünen Yarbay Mustafa Kemal, ordu komutanından emir almamasına rağmen tüm sorumluluğu üstlenerek tümen karargâhının en yakın yerinde hazır bekleyen 57. Alay ile bir dağ bataryasını harekete geçecek şekilde hazırlanmasını emretti.
19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal şöyle bir plan yapmıştı; yalnız bir alay kuvvetiyle Kocaçimen Tepe’ye yetişmek ve tümenin öbür iki alayını da her an harekete geçebilecek şekilde hazırlatmak. Yarbay Mustafa Kemal harekete geçmeden önce Gelibolu’daki 3. Kolordu komutanlığına saat 7.00’de bir rapor yazarak düşmanın karaya çıktığını, bu nedenle 57. Alayı o mıntıkaya hareket ettirdiğini bildirdi.
57. Alay saat 7.45’de Bigalı deresinden Kocaçimen Tepeye doğru harekete geçti. Bu güzergâhta askerin tek kol halinde yürüyebileceği patikalar mevcuttu. Sık kayalıklar ve fundalıklar yolu kesiyor bu yüzden askerin ilerlemesi zorlaşıyordu. Buna rağmen daha hızlı ilerlemeye çalışan 57. Alayın yürüyüşü gecikmeye başlamış ve saat 9.40’ı gösterirken Alay Kocaçimen Tepe yakınlarına gelebilmişti. Bu sırada Yarbay Mustafa Kemal askerin dinlenmesi için mola verdirdi ve durumu görmek için yanında bulunan emir subayı ve birkaç muhafızıyla birlikte Conkbayırı’na doğru hareket etti. Conkbayırı’na vardığında durumun ne denli tehlikeli olduğunu bizzat gördü. Çünkü Anzak askerleri rahatlıkla ilerliyordu. Bir süre sonra 27. Alayın 8. Bölüğünün 1. Takım erleri cephaneleri bittiği için geri kalan 15 kişi ile geri çekildiler.
Anzaklar Arıburnu’na çıkıyor ve merkezden kuzeye doğru ilerleyerek Kocaçimen Tepe’ye çıkmak istiyordu. Gerideki Düztepe, Cesarettepe ve daha gerideki MerkeztepeAnzaklar tarafından ele geçirilmişti. Ancak Conkbayırı’na olan yürüyüş henüz etkili değildi. Eğer hızlı karar verilir ve davranılırsa durumu düzeltmek mümkün görünüyordu.
Türk erleri kendilerini kovalayan Anzak askerleri önünden hızla Conkbayırı’na doğru tırmanmaktaydı. İşte bu esnada neferlerin önüne Yarbay Mustafa Kemal çıkar ve o tarihi konuşmasını yapar… Mustafa Kemal onlara: “Ben size savaşmayı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye dek geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir” demiştir.45
O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:
“Bu esnada Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm… Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.
-Efendim düşman dediler!
-Nerede?
-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilemiyorum. Kaçan askerlere:
-Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
-Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”
Gerçekten de çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf da mevzi alıp duraklar. Böylece, 57. Alay Öncü Bölüğünün Conkbayırı’na yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur. İşte bu an, Çanakkale Savaşları Kara Harekâtı’nın kaderini belirleyen noktalardan birisidir. (Nurhan Aydın-Tuba Geçenner, Çanakkale Cephesinde 57. Alay,)